HAKKINDA




       Bundan yıllar evvel, internete dial-up ile bağlandığımız zamanlar (o modemin internete bağlanma sesi ne güzeldi be) filmhataları.com diye bir site vardı. Tesadüfen bulmuştum. Her gün girer izlediğim filmlerde ne gibi hatalar yapılmış diye okurdum. "Filmi izlerken bunları ben neden göremiyorum" diye hayıflansamda kendi kendime, milyon dolar bütçeli yapımlarda çok basit hataların yapıldığını görmek çok hoşuma giderdi. O site uzun zaman önce kapandı. O zamandan beri kendime söylenip duruyordum "filmlerde yapılan hataları göstermek için bir internet sitesi kurmalıyım" diye...
       Gerek altyapı yetersizliğinden (ne demek istediğimi anladınız), gerekse zaman yokluğundan yapamıyordum. Şimdiki internet çağında, bloglar da böyle popüler bir haldeyken hem boş zamanlarımı değerlendirmek, hem eğlenmek hemde eğlendirmek için bu blogu yazmaya başladım. Yazarken şu hususlarıda göz önünde bulundurarak yazıyorum, sizlerede belirtmem lazım;
     Başlıkları, filmlerin orjinal isimleri olarak yazıyorum.
     İzlemediğim filmleri değerlendirmiyorum.
     Buraya aldığım her hatayı kendim bulmam mümkün değil elbette, o yüzden çeşitli kaynaklardan da besleniyorum.
     Resimlerle belgeleyemediğim bir hatayı asla almıyorum.
     Türkçeyi düzgün kullanmayı seven ve güzel dilimize önem veren biri olarak mümkün olduğu kadar yazım ve dilbilgisi kurallarına uyuyorum.


       "Peki  sen kimsin kardeşim?" diye soranlar için söyleyeyim; 30'lu yaşlarında, Anadolu'nun sevimli bir memleketinde kendi halinde çalışan, kendi halinde ailesiyle beraber yaşayan, bekar, yemek yapmayı ve yemeyi seven, tavlayı çok iyi oyanayan, çok güzel çiğköfte yoğuran, iyi bir futbol seyircisi, iyi bir Fenerbahçe taraftarı, bir kaç tane kötü huyu olan biriyim. Bu kötü huylarımdan birisini kendime lakap yaptım zaten; Hayatı Erteleyen Adam!
       Evet, buraya kadar benimdi, bundan sonrası sizin. Blogun keyfini çıkarın.
       Sormak, öğrenmek, eleştirmek, kızdırmak, öneri veya şikayette bulunmak, kusurlarımızı örtmek için iletişim sayfasından bana ulaşabilirsiniz.
       İyi eğlenceler.
    
Read more

İLETİŞİM




Read more

THE BOURNE SUPREMACY



       The Bourne Serisini ikinci filmi, Supremacy. Esasoğlanımız kaldığı yerden devam ediyor serüvenine. İlk filmdeki yönetmen değişse de yönetim ve çekim hataları da devam ediyor filmde ayrıca.
       Bourne'ın havaalanındaki sahnesini bilirsiniz. Amerikan ajanını safdışı bırakıp çıkıyor onun kontrolünden. Tabi kaçarken ajanın cep telefonunu da kopylamayı ihmal etmiyor. Telefonun sim kartının kopyasını aldıktan sonra telefonu ajanın önüne atıyor ve çıkıyor ilk resimde göreceğiniz gibi. Ancak ajanın telefonu çalmaya başlayınca görüyoruzki telefon bir anda ters dönmüş;



       Başka bir sahnede Jason internet cafeye araştırma yapmaya gidiyor. Arama motoruna kelimeleri girmeye başlıyor. "Jahr" (almancada "yıl") alanına 198 ile başlayan bir tarih girmeye başladığını görüyoruz, kamera Jason'ın omzunun arkasındayken. Ama ne zaman kamera bilgisayara geçiyor, bizde görüyoruzki yıl alanında girilen sayılar değişmiş!



       Moskovadaki bir sahnede ise Jason'ın peşindeki suikastçi eleman arabasıyla köprüye gelip Jason'a ateş açıyor ve omzundan vuruyor onu. Yalnız köprüye arabasıyla gelen ajanın etrafını polisler sarınca birde bakıyoruzki o güzelim BMW uçmuş gitmiş!



       Bir sahnede de Jason, Abbott'u sorgulurken başını masaya silahınıda adamın kafasına dayıyor, bu sırada bizde Abbott'un gözlüklerini görüyoruz hemen alnının önünde. Ama hemen sonrasındaki karede bu sefer gözlük uçumş gitmiş... Buyrun;



Son olarak da şunu söylemem lazım;
Jason'ın havaalanında sim kartını kopyaladığı ajanın telefonu çalıyor. Tabi arama aynı zamanda Jason'a iletiliyor. Arayan kişi CIA genel merkezinden Pamela Landy. Gelen numara telefonun ekranında görünüyor, 757 kodlu bir arama. Şimdi CIA genel merkezi Langley, Virginia'da. Buranın telefon kodu 703. 757 ise yine Virginia eyaletinde bulunan Hampton'ın telefon kodu. Nasıl atladılar bunu bende merak ettim şimdi.

Read more

AVATAR







       James Cameron’ın iyi bir yönetmen olduğunu ikinci kez kanıtladığı filmdir Avatar. Titanic efsanesiyle bütün dünyada hasılat rekoru kıran usta yönetmen, bu filmden 11 yıl sonra kendi rekorunu yine kendi filmiyle kırdı. Özellikle 3D tekniğiyle, kendisinden sonraki yapımlarında bu anlamda önünü açtı. Filmin yaptığı hasılattan sonra 3 boyutlu filmler çoğaldı, 3D televizyon satışları arttı.
Neyse konumuz bu değil tabi.

        2,5 saat civarında süren bir filme göre hataları da yok denilebilecek kadar az. Sadece bir kaç yerde devamlılık hatası var hepsi o. Bizde filme oralarda vuracağız ne yapalım?
Mesela ilk olarak, Parker mini golf oynarken Grace geliyor. Golf toplarının Grace gelmeden önceki haliyle geldikten sonraki hali aşağıda…



       Başka bir tane daha… Neytiri ile Jack kutsal ağacın altında konuşuyorlar. “Burası duaların duyulduğu bir yer” diyor Neytiri. Bunu söylerken resimde de göreceğiniz gibi saçının kuyruğu sırtına düşmüş bir halde, fakat o cümleden sonra kamera açı değiştirdiğinde Neytiri’nin kuyruğu önüne gelmiş, nasıl olmuşsa?



       Daha yok mu? Var tabikii… Jack makineye bağlanıp Navi oluyor. Geri geldiğinde biraz afallıyor ve Dr. Grace elini Jack’in omzuna koyup “Nasıl, Avatar’ı beğendin mi?” diye soruyor. Bir kare sonrasında Jack “Evet” derken ise Doktor kızımızın ellerinin orada olmadığını görüyoruz! Allah allah…



       Bu blogda Avatar ile ilgili söyleyebileceğimiz son “devamlılık” hatası ise yine Jack’in başının altından çıkıyor. Jack, Komutan’a Navi’lerle ilgili bilgi vermek üzere masada. Elleri de masanın üzerinde konuşuyor. Ama kamera Jack’in arkasına geçtiğinde –ki aynı konuşma devam ediyor, farklı bir sahne de değil- bu sefer beyimizin ellerini arkasına kavuşturduğunu görüyoruz;




       Dediğimiz gibi 2,5 saat süren, 3 boyutlu, çoğu kişilerce çığır açtığı bile söylenen bir filmin sadece bir kaç basit devamlılık hatası barındırması onun 14 yıllık uğraşa ne kadar değdiğinin bir göstergesi.
Read more

THE BOURNE IDENTITY



       The Bourne serisinin ilk filmi. Bir şaheser değil belki ama benim sevdiğim filmlerden. Ve seri ilerledikçe niteliği dahada artıyor. En azından izleyicisine vaadettiğini veriyor. Böyle aksiyon filmlerinde her zaman hatalar olur, bizde bu filmde çokça var devamlılık ve gerçeksel hatalardan bir kaç tanesini sizinle paylaşacağız.
Örneğin Jason ve Marie'nin otelde öpüştükleri sahnede, Jason'ın kol saati önce sağ bileğindeyken bir sonraki karede sol bileğine geçiyor;



       Jason ve Marie Fransa'da Marie'nin daha önce kaldığı bir arkadaşının evinde saklanmak isterler. Marie bir park yerinde telefon açar arkadaşına ancak ulaşamaz. Bu sırada Jason ise oradaki araçlardan bir tanesini çalmak için uğraşmaktatdır. Sahneyi ilk gördüğümüzde park yerinde kırmızı bir Ford Fiesta ve gri bir Renault Laguna görürüz, ancak hemen bir sonraki karede arabayla uzaklaşmaya başlarlarken Renault'un yerinde bu sefer farklı bir araba görürüz;



       Yine Fransa'da Jason çantasını saklamak için istasyona gider. İstasyona girerken saatin tam 12 olduğunu görürüz. Ancak Jason istasyondan içeri girdiğinde saat 14:30 olmuştur;



       Birde filmin ilk sahnesinde Jason ile balıkçı konuşurken, balıkçı "bir banka hesap numarası var, bunu kalçandan çıkardım" diye Jason'a verir. Jason onu ilk eline aldığında parmaklarını kanlar içinde görürüz. Ama bir sonraki karede (bakın bir sonraki kare diyorum, 1-2 dakika sonra filan değil) Jason'ın parmakları tertemizdir;



       Bunlardan başka iki tane de gerçeksel hatadan bahsetmek istiyorum.
Jason bir sahnede Treadstone ajanına Paris'te Pont Neuf köprüsünde saat 17:30'da buluşmak istediğini söyler. Buluşma saatinin screenshot'ını aşağıda görebilirsiniz. Ancak kış mevsiminde Paris'te saat 17:30'da hava karanlık olur!



       Son olarak bir hatayıda Jason bankada kasadaki eşyalarını almaya gittiğinde görürüz. Bir çok ülkeye ait pasaporta bakarken arada Kanada pasaportunuda görürüz. Resimde göreceğiniz gibi pasaportun geçerlilik süresi 1993 ile 2003 yılları arasındadır, yani 10 yıllık bir pasaport. Ancak gerçekte Kanada pasaportunun geçerlilik süresi en fazla 5 yıldır!

Read more

BIG FISH



       Tim Burton'dan şaheser bir film Big Fish. Baba-oğul ilişkisini çok güzel anlatan masalsı bir yapıt. Hatta belki başyapıt. Çok kişinin bilmediği bir filmdir. Öncelikle söyleyeyim, henüz bu filmi izlmemiş olanlar varsa mutlaka izlesin. İnsanın içine işleyen sıcak bir film.

Bu filmde de -her filmde olduğu gibi- devamlılık hataları oldukça var. Filmi seyrederken farkına varamıyorsunuz ama gördükten sonra "vay bee" oluyorsunuz. Mesela onlardan birinde Josephine kapıdan girer girmez çalan telefonu "sağ eliyle" açar ve konuşmaya başlar. Arayan Will'in annesidir ve Will'i telefona ister. Josephine telefonu Will'e vermek için uzattığında bu sefer telefon "sol eline" geçmiştir. Buyrun;




       Başka bir sahnede de genç Edward'ın kilisede "ani" büyümesine şahit oluyoruz. Ayakları birdenbire büyüyor filan. Tabi vücudu da büyümeye başlıyor ve üzerindeki gömleğin düğmeleri birer birer atmaya başlıyor ve düğmelerden birisi öndeki kadının başına geliyor. Kadın arkasına bakıp "ne oluyor" bakışı attıktan sonra kamera geri döndüğünde gömlekteki düğmelerin yerinde olduğunu görüyoruz... Ah Tim Burton ahhh.


Read more

SLUMDOG MILLIONAIRE




2009 yılı oscar sahibi güzel bir filmdir Slumdog Millionaire. Oscarı boşuna almamıştır. Sadece Oscar'ı değil, katıldığı tüm festivallerden ödüllerle ayrılmıştır. Toronto film festivalinde , İngiliz bağımsız filmlerinde vs. Kurgusuyla da, oyunculuklarıyla da, yönetimiyle de gerçekten mükemmel bir film. İyi de, fimin güzel olması, devamlılık veya gerçeksel hataların yapılmayacağı anlamına gelir mi? Elbette hayır.

 Örneğin Jamal ve abisi Latika'yı arıyorlar, Latika bu sırada dansçılık yapıyor. Ve buluyorlarda. Dans ettiği odaya girdiklerinde, Latika onları gördüğünde çok seviniyor (resim1) ve biz bu sırada Latika'yı hızmasız olarak görüyoruz. Ama aynı sahnede kamera açı değiştirdiğinde bu sefer Latika'nın burnunda halkasını (veya hızmasını) görüyoruz;



Başka bir sahnede, yarışmanın son sorusu ilk resimde görebileceğiniz gibidir. Ancak Jamal'ın önündeki monitörde ise "Dumas" kısmı yanlış yazımıştır. Şimdi Jamal'ın önündeki monitörde yerleşim olarak da farklılıklar var, ancak bunu bir hata olarak göremeyiz, fakat bir kelimenin tüm ekranlarda farklı, yarışmacının önündeki ekranda farklı görünmesi bir devamlılık hatasıdır;



Birde Jamal Amerikalı turistleri oyalayıp, kardeşi ve arkadaşlarının onların arabasının parçalarını sökme sahnesinde bir devamlılık hatası var, turistler arabalarının yanına geldiklerinde parçaların çalınmış olduklarını görürler, bundan dolayı arabanın şoförü tarafından "sol" gözüne bir tekme yer Jamal. Ama bir sahne sonrasında Jamal'ı gölde yüzünü yıkarken görüyoruz, Ama nedense "sağ" gözü şişmiş bir vaziyette!



Filmde sadece devamlılık hataları yok, bir kaç tanede "gerçeksel" hata var. Bunlardan birini hemen söyleyelim mesela; yarışmadaki bir soruda "Who invented the revolver" diye bir soru var, Revolverin mucidi kimdir? Jamal soruya, "Samuel Colt" cevabını veriyor ve doğru kabul ediliyor. Ancak Samuel Colt revolveri icat etmemiştir, sadece var olan silahı, silindiri döndüren ve her atıştan sonra aynı hizada kilitlenen bir iç mekanizma şeklinde geliştirmiştir. Revolverin mucidi Elisha Collier'dir. Silahı 1818 yılında Samuel Colt 4 yaşındayken icat etmiştir.



Filmde bunlardan başka devamlılık ve gerçeksel hatalarda var, onlarıda başka bir yazımızda belirtiriz.
Read more

SNATCH



       Ortalama bir sinema seyircisi bu film hakkında hiç bir bilgisi olmadan izlese, hemen anlar bunun bir Guy Ritchie filmi olduğunu. Enteresan karakterler, farklı bir mizah anlayışı, karanlık sahneler, kara mizah, ilginç tesadüfler vs.. Yaratmış adam kendi tarzını vesselam. Aslında çok da fena durmuyor hani RocknRolla'yı saymazsak. Neyse konumuz şimdi o değil, bu filmde de bir kaç devam hatası var onları paylaşmak istedim.
Örneğin Tyrone, Vinnie ve Sol benzin istasyonunda durmuş konuşurlarken arabadaki köpeğin boynunda çivili bir tasma görüyoruz. Ancak bir kaç kare sonrasında (arkadaki arabaya çarptıklarında) köpeğin tasması bir anda zincire dönüşüyor. Nasıl mı? işte böyle;




       Bunun haricinde birde Türk'ün adamları çingenelerin kampına gittiklerinde bir devam hatası görüyoruz. Mickey'e sinirlenen annesini sakinleştirip onu karavana sokmaya çalışırlar. Kamera soldan çekim yaparken anne sağ tarafı dönük bir şekilde kapıdan girmeye çalışır, ama bir sonraki karede kamera açı değiştirdiğinde bu sefer annenin sol tarafından girmeye çalıştığını görüyoruz. İlginç;






       İyi oyunculuklar (hatta Benicio Del Toro karizması) ve güzel kurgusuyla tam bir ingiliz filmi. Boş zamanınızda koyun izleyin, kafanızı boşaltın. Akıcıdır, izlettirir kendini. Eğlencelidir, sıkılmazsınız.


Read more
 
back to top